11 Mayıs 2010 Salı

DİLEKÇE YAZIM KURALLARI(TÜRKÇE||SOSYAL BİLGİLER)

0


                                      DİLEKÇE YAZIM KURALLARI


Bir dilekte yada şikayette bulunmak veya bilgi vermek amacıyla resmi makamlara sunulan tarihli,imzalı mektuptur.Kişiyi ve kamuyu ilgilendiren bir hakkın sağlanması, bir haksızlığın düzeltilmesi, kaldırılması için gerçek yahut tüzel kişilerce ilgili makamlara yazılan yazılara dilekçe denildiği gibi, istida, arzuhal de denir.
Dilekçe Yazımında Göz Önünde Bulundurulması Gereken Kurallar :
• Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir. Konular kısa v öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez.
• Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır. Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. Süslü,yapmacık,laubali bir ifadeden kesinlikle kaçınılmalıdır.
• Dilekçeler ; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır.
• Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır.
• Konunun kısa bir özeti bu başlığın altına yazılır.
• Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş,kısa bir özgeçmiş,kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir.
• Dilekçede bir durum belirtiliyorsa ,son cümle �Durumu bilgilerinize saygılarımla sunarım�, bir istek belirtiliyorsa �Gereğini izinlerinize saygılarımla sunarım� şeklinde olmalıdır.
• Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye ad ve soyadı yazılmalı,imzalanmalıdır. Tarih,isim ve imzanın bir satır üstünde olabileceği gibi dilekçenin sağ üst köşesine de konulabilir.
• Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır.
Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür. Dilekçenin ilk bakışta güven verici bir düzen içinde olması gerekir.

Dilekçelerde kırmızı veya kurşun kalem asla kullanılmaz.


Bir dilekte yada şikayette bulunmak veya bilgi vermek amacıyla resmi makamlara sunulan tarihli,imzalı mektuptur.Kişiyi ve kamuyu ilgilendiren bir hakkın sağlanması, bir haksızlığın düzeltilmesi, kaldırılması için gerçek yahut tüzel kişilerce ilgili makamlara yazılan yazılara dilekçe denildiği gibi, istida, arzuhal de denir.
Dilekçe Yazımında Göz Önünde Bulundurulması Gereken Kurallar :
• Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir. Konular kısa v öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez.
• Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır. Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. Süslü,yapmacık,laubali bir ifadeden kesinlikle kaçınılmalıdır.
• Dilekçeler ; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır.
• Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır.
• Konunun kısa bir özeti bu başlığın altına yazılır.
• Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş,kısa bir özgeçmiş,kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir.
• Dilekçede bir durum belirtiliyorsa ,son cümle �Durumu bilgilerinize saygılarımla sunarım�, bir istek belirtiliyorsa �Gereğini izinlerinize saygılarımla sunarım� şeklinde olmalıdır.
• Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye ad ve soyadı yazılmalı,imzalanmalıdır. Tarih,isim ve imzanın bir satır üstünde olabileceği gibi dilekçenin sağ üst köşesine de konulabilir.
• Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır.
Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür. Dilekçenin ilk bakışta güven verici bir düzen içinde olması gerekir.

Dilekçelerde kırmızı veya kurşun kalem asla kullanılmaz.









ALINTI DEGİLDİR.TAMAMEN TÜM DERSLER HAKKINDA BİLGİLERE AİİTİR.


DERS:TÜRKÇE||SOSYAL BİLGİLER

5 Şubat 2010 Cuma

ÇALIKUŞU

0
KİTABIN KONUSU:


Evleneceğinden önceki gün Feride nişanlısı Kâmran’ın daha önceden kendisini aldattığını öğrenir. Bunun üzerine Feride kaldığı teyzesinin evini terk eder ve Fransız Lisesi’nde aldığı eğitime güvenerek Anadolu’da öğretmenlik yapmaya karar verir. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapar. Bu görevi sırasında Feride Anadolu insanının sorunlarıyla karşı karşıya gelir. Genç ve güzel bir kadın olan Feride gittiği yerlerde rahata eremeyecek sürekli yapılan dedikodular nedeniyle günleri üzüntü içinde geçecektir.


KİTABIN ÖZETİ:


Feride hareketli, yaramaz ve aynı zamanda da dışarı hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kızdır. Üç yaşına kadar Musul’da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile birlikte Kerbelâ’ya göçmüştür. İstanbul’a göçmeden önce altı yaşındayken annesini kaybeder. Bundan sonra Feride teyzesinin yanına İstanbul’a gelir. İstanbul’da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür. Yalnız bir tek Besime Teyzesinin oğlu olan Kâmran’a karşı çekingenliği ve cesaretsizliği vardır. Kâmran ise yaşça Feride’den büyüktü ve çok uslu ve ağırbaşlı biridir. Feride dokuz yaşındayken de büyükannesini kaybetmiştir. Sonra Feride on sene boyunca okuyacağı Sör Mektebi’ne yazılır. Okula başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder. Yaramazlıklarına okulda da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde tek başına oturtulmuştur.


Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde yapardı. Meselâ her teneffüs okullarındaki ağaca tırmanır ve daldan dala atlardı. İşte bunu gören muallim ona “Bu kız insan değil ÇALIKUŞU” diye bağırmış ve o günden sonra Feride’nin adı ÇALIKUŞU olarak kalmıştır.


Feride ile Kâmran genelde birbirleriyle kavga ederler. Ama ikisinin esas ilişkisi Feride’nin yine ağacın üstündeyken bir akşam Kâmran ile Neriman adında dul bir kadının konuşmalarını duymalarıyla başlar. Bu günden sonra Kâmran Feride’den korkmaya başlamıştır ve ona, bu olayı kimseye anlatmaması için, düzenli aralıklarla hediyeler gönderir. Fakat bu hediyeler Feride’yi kızdırıyordur. Bir yaz Feride Tekirdağ’a başka bir teyzesini yanına gider. Teyzesinin kızı Müjgân Feride’nin çok sevdiği, ağırbaşlı ve Feride’ye ailede tek söz geçirebilen kişidir. Feride okulda, arkadaşları kendi sevgililerinden konuşurlarken o da konunun dışında kalmamak için, Kâmran’ı kendi sevgilisi gibi anlatmıştır. Feride bunu Müjgân ablasına anlattığı zaman , Müjgân, Feride’nin Kâmran’ı sevdiğini anlar ve her zaman Feride’nin ağzından Kâmran’la ilgili laf almaya çalışır. Kâmran Müjgân’ın da düşündüğü gibi o yaz Tekirdağ’a gider. Bir gün salıncakta sallanırken Kâmran Feride’ye evlenme teklif eder ve daha sonra nişanlanırlar.


Feride Müjgân ablasının önceden de tahmin ettiği gibi Kâmran’ı çok seviyordur fakat nedense Kâmran’a karşı çok çekingen davranıyordur. Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün konuşmuyordur. Kısaca Kâmran’dan kaçıyordur.


İstanbul’a döndükten bir süre sonra Kâmran, amcasının teklifini Feride ile birlikte değerlendirir ve en sonunda memuriyetini yapmak için amcasının yanına Avrupa’ya gitmeye karar verir. Bu memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer. Fakat düğüne üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride’ye Kâmran’ın Avrupa’da başka bir kadını sevdiğini söyler. Yanında Kâmran’ın yazdığı bir mektubu getirir. Bu olayı öğrenen Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak ve yaşamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir.


İstanbul’dan çıkmadan önce Feride annesini dadısı olan Gülmisal Kalfanın evinde kalır. Yaklaşık bir bir buçuk aylık bir beklemeden sonra Bursa’nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine tayin edilir. Fakat Feride Bursa’ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve atandığını görür. Bir aylık bir beklemeden sonra bu görev Feride’ye çıkartılmıştır. Fakat Feride müdürün ısrarcı teklifleri ve diğer öğretmenin ağlayışları ile hazırlanan bu tuzağa, hayat tecrübesi olmadığı ve kalbinin çok temiz olması nedeniyle düşerek, görevinden istifa edip Bursa’nın yakınında Zeyniler Köyünde muallimliğe geçer. Müdürün Feride’yi kandırmak için öve öve bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile ahırdan bozma bir yerdir.


Feride önceleri hiç sevmediği o can sıkıcı ve karanlık yeri alıştıkça sevmeye başlıyordur. Bu köyde hemen derse başlamış ve öğrencilerle iyi ilişkiler kurmuştur. Fakat öğrencilerinin arasında Munise adında bir kız onu çok etkilemiştir. Bu kız babası ve ablasıyla kalıyordur. Bu kızı çok sevdiği için onunla diğerlerine oranla daha fazla ilgileniyordur. Bir gün Munise bir kabahat işler ve babası onun üzerine yürüyünce evden kaçar. Karlarla bir gün boğuştuktan sonra Munise Feride’ye sığınmaya karar verir. Feride bu olay üzerine, Munise’nin babasından da izin alıp onu evlatlık edinir.


Feride her geçen gün bu küçük köye alışmaktadır. Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder. Daha önceden de belirttiğim gibi ahırdan bozma bu okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders yapılamayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir. Feride’ye ise onu başka bir okula tayin edeceğini söyler. Feride, Maarif Müdürünün yanına gittiğinde müdür ona açıkta yer olmadığını söyler. Ama müdürün odasında eski bir arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatında çalışmaya başlar.


Feride bu okulda da çok mutlu olmuş ve yine öğrencilerle çok iyi ilişkiler kurmuştur. Artık Feride çok güzel bir genç kız olmuştur. Bu güzelliği nedeniyle kendisine Bursa’da “ipekböceği” ismini takarlar. Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye aşık olmuştur. Üstelik bunu Feride’den başka herkes bilmektedir. Bir gün bunu bir arkadaşı Feride’ye söyleyince Feride çok utanır ve artık insan içine çıkamaz olur. Çünkü Şeyh Yusuf hastalanıp ölünce Feride’ye herkes suçluymuş gibi bakar ve Feride buna daha fazla dayanamayarak Çanakkale’ye gider.


Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi’ne emri çıkan Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerleşir. Fakat güzelliği burada da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona “Gülbeşeker” ismini takarlar. O çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da isteğiyle konağa davet edilir. Fakat bu davetin sebebi başkadır. Konağın sahibi Nerime Hanımın amcasının oğlu İhsan, Feride’yi beğenmiştir. Davetin esas sebebi evlenme teklifidir. Fakat Feride bu teklifi herkesi şaşırtacak şekilde reddeder. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder. Tabii Feride artık sokağa çıkamaz olmuştu.


Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının davetini iyi niyeti nedeniyle kabul eden Feride başına neler geleceğini bilmiyordur. Arkadaşı Feride’ye nişanlısını ve nişanlısının en yakın arkadaşı olan Burhanettin adında birini tanıştırır. Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur. Bu davet aslında Burhanettin Bey ile Feride’nin arasını yapmak için düzenlenmiştir. Bu olaydan sonra Feride artık Çanakkale’de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir’e gider.


Fakat burada işler istediği gibi gitmez. En sonunda oranın en zenginlerinden birinin kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder. Artık Feride ve Munise köşkte kalıyorlardır. Fakat köşkün sahibinin oğlu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sıkıştırır. O evden ayrılmadan önce Kâmran’ın önceki yaz evlendiği haberini alır. Daha sonra Maarif İdaresine gittiği zaman Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir. Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası’na hareket eder.


Kuşadası’nda okulu istediği gibi yöneten Feride burada da mutluluğu bulmuştur. Ancak Kuşadası’na gittikten bir ay sonra muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür. Feride, daha önce Zeyniler’de tanıştığı bir doktoru, Hayrullah Bey’i, burada tekrar görünce, onun ısrarı sonucu hastane de hemşirelik yapmaya başlar. Hemşireliğe başladıktan bir ay sonra Feride’nin hastası İhsan Bey olur. İhsan Bey muharebede ağır yaralanmış ve ameliyat edilmiştir. Feride hem İhsan Bey’e acıdığı hem de Kâmran’ı unutmak için, İhsan Bey’e evlenme teklifi etmiş fakat kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir.


Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride “Müdire” olur. Fakat acılar burada da Feride’yi bırakmaz ve Feride Munise’yi toprağa vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine gelemez. Onun bu durumunu gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey, Feride’yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır. Bu olaydan sonra Feride artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar. Fakat Feride’nin Hayrullah Bey’in yanında kalması halk tarafından hoş karşılanmaz ve ikisi hakkında kötü dedikodular çıkar. Bunun üzerine Hayrullah Bey dedikoduları engellemek için Feride ile evlenir.


Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk ve tek sevdiği Kâmran’dan da ayrılmış oluyordu. Bu durumu anlayan Hayrullah Bey ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ister ve Feride’ye Kâmran’a iletmesi için bir mektup verir. Bu mektupta Kâmran’a Feride’nin kendisini ne kadar sevdiğini yazar. Ayrıca mektubun içine bu kitabı oluşturan Feride’nin günlüğünü de koyar.


Feride bu son istek üzerine İstanbul’a gittiğinde Kâmran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar. Kâmran’da evlendiği kadını kaybetmiştir. Ayrıca Kâmran evlense bile yalnızca Feride’yi sevmiştir. Kâmran bu günlüğü okuyunca Feride’nin de kendisini sevdiğini anlar. Bunu amcasına anlattığında amcası ve Kâmran, Feride’nin haberi olmadan kadıya giderler ve nikâh kıydırırlar. Böylece Feride bu kadar acıdan sonra haberi olmadan hayatta en çok istediği kişiyle evlenir ve en sonunda mutluluğu bulur.










KİTABIN ANAFİKRİ:


Bence bu kitabı okuduktan sonra şöyle bir yargıya ulaşabiliriz: “Bazı olaylardan kaçmakla, onlardan kurtulamayız.”


KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:


Çalıkuşu’ndaki kahramanlar aslında hayatımızda her an karşılaşabileceğimiz , içimizden birileri.Kahramanların hiçbiri ütobik özellikleri olmayan , karakterleri tam olarak anlaşılabilen kişilerden oluşmuştur.


Kahramanlardan baş kahraman hepinizinde bildigi gibi , dizi filminde Aydan Şener’in canlandırdığı Feride diğer bir ismiyle Çalıkuşu. Feride küçüklüğünde heyecanlı , hareketli tam anlamıyla yaramazlıktan bıkmayan bir kişiliğe sahip.Çalıkuşu ismini de Fransız Kolejinde öğrenim görürken tenefüslerde ağaca çıkıp daldan dala atladığını gören bir öğretmeninin :


“ Bu çocuk insan değil,çalıkuşu “ diye bağırmasından almıştır . Feride adı ise bayram elbiseleri gibi pek sayılı günlerde kullanılan resmi bir ismi olarak kalmıştır.


Feride öğretmenliğe başlamasıyla gittiği her yerde , güzelliğiyle herkes tarafından aşık olunan , Gülbeşeker,İpekböceği gibi türlü isimler takılan biri olur.Hakkında dedikodular olur.Fakat o Kâmran’ı kalbinden atamamasına rağmen Kâmran ile evliliğine üç gün kala öğrendiği ; Kâmran ‘ ın başkasıyla birlikte olduğu haberi , Kâmran’a karşı nefret dolu olmasına sebep olur .Bu öyle bir nefrettir ki Kâmran’la ilgili olan herşeyden nefret duymaya başlar . Örneğin yeşillikten nefret etmesinin sebebi Kâmran ‘ın yeşil gözlü olmasından dolayıdır. Ama Kâmran’ı unutmak için de öğrencilerine , bulunduğu çevreye birşeyler kazandırmayı , gülmeyi öğretmeyi isteyen gönlü çok geniş birisidir. Ayrıca Feride Türk romanında ilk ideal kahramandır , bu yönüyle pek çok öğretmene direnç vermiştir.


Kâmran ise uslu ,okumuş , nazik birisi aynı zamanda Feridenin kuzeni . Kız ayağı gibi küçücük ayaklarında beyaz podüsüet iskarpinleri ,ipek çorapları,yürürken ince bir dal gibi sallanıyor zannedilen narin vücuduyla erkekten ziyade kıza benzeyen birisi . Fakat Kâmran Feridenin deyimiyle yere bakan yürek yakan cinsinden sinsi bir sarı çıyandır.Bayanlara karşı zaafı olan birisidir.Ama Feride’ye karşı daha farklı bir ilgisi vardır, Kâmran evlenmesine rağmen hala onu sevmektedir.


Munise küçük bir kızdır . Babası ihtiyar bir köy memuru olan ve üvey annesinden bayağı eziyetler gören bir çocuktur. Feride bu çocuğa karşı özel bir alaka duyuyor ve daha sonra köyün muhtarını aracı yaparak onu yanına alıyor ve beraber yaşıyorlar . Munise bembeyaz denecek kadar uçuk sarı saçlı , duru beyaz tenli , melek gibi güzel çehreli bir çocuk . Munise küçük yaşına rağmen görmüş geçirmiş gibi Ferideyle konuşuyor , Feridenin dert ortağı oluyor .


Müjgân Feride’nin kuzeni.Feride’den üç yaş büyük .Feride akraba çocukları arasında en ziyade onu seviyor.Müjgân Feridenin tam zıddı.Çok ağırbaşlı, ayrıca her istediğini yaptıran birisi.Romanın sonunda Kâmran’la Feridenin yeniden beraber olmalarını sağlamak için uğraşıyor.


Dr.Hayrullah Bey çok gün görmüş , temiz kalpli orta yaşın üstunde ihtiyar denecek birisi.Hastalara yardımcı olmayı amaç edinmiş , bu yüzden köy köy çağrıldığı yere hiç çekinmeden giden Dr.Hayrullah Bey Feridenin durumunu da en iyi bilen birisidir.


Ayrıca Mişel Fransız Kolejindeki arkadaşı , Hatice Hanım Zeyniler Köyündeki okulda daha çok dini derslere giren birisi ,Besime Hanım ise Kâmran’ın annesi .


KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:


Hem bir aşk hem de bir macera romanı olarak değerlendirilebilecek bu eser, günlük konuşma diliyle yazılmış ve bu yüzden geniş halk kitleleri tarafından beğeni kazanmıştır. Yazarın, olayları ülke gerçeklerinden ve eserin yazıldığı zamandan soyutlamadan ele alması sebebi ile, o zamanları göremeyen yeni kuşaklar için bir takım yabancılıklar görülebilir. Örneğin o zamanlarda çok popüler olan Fransızca terimler ve eski Osmanlıca kelimeler sıkça kullanılmıştır. Buna rağmen yazarın anlatımdaki sadelik ve akıcılık bu yabancı kelimelerin anlamlarını kendiliğinden ortaya koymakta, hiç olmazsa çok zor anlaşılacak noktalar bırakmamaktadır.


Tasvirlerin oldukça fazla olması, hatta kitabın önemli bir bölümünü işgal etmesi, okurun, kendisini olayların içinde gibi hissetmesini sağlamaktadır. Özellikle insanın ruh halini mükemmel benzetmelerle tasvir eden yazar, bunu yaparken tabiat güzelliklerini, tabiat olaylarını sıkça kullanmıştır. Mekân tasvirleri ise okuru adeta olayların içine alıp, o mekânlarda yaşatmaktadır.


YAZAR HAKKINDA:


Reşat Nuri Güntekin


25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.


Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi.


Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.

6 Aralık 2009 Pazar

Noktanın ÖZELLİKLERİ ((türkçe))

0
Hüküm, yargı bildiren, tamamlanmış cümlelerin sonuna konur:
Türk'üm.
Okul açıldı.
"Artık ana dili büsbütün işitilmez olmuştu. Hasan, köşeye büzüldü; bir şeyler soran olsa da susuyordu, yanakları pençe pençe, al al olarak susuyordu. Portakal bahçelerine dalmış, göğsünde bir katılık, gırtlağında lokmasını yutamamış gibi bir sert düğüm, daima susuyordu." (Eskici; Refik Halit Karay)
Bazı kısaltmaların sonuna konur:
Prof., Doç., Dr., İst., s., vb., Cad., Sok., Alm., Ar., Far., Fr., İng.
Nokta kullanılmayan kısaltmalar:
TBMM, TDK, D, B, K, G, KB, GB, KD, GD (sekizi de yön),
m, cm, g, kg, l, C, Fe
Sayılardan sonra sıra belirtmek için "-ncİ" ekinin yerine kullanılır:
50. yıl kutlamaları, Cumhuriyet'in 75. yılı, yılın 365. günü
IV., II. Mehmet, XV. yüzyıl
Üçlü gruplara ayrılan sayılar arasına konur:
12.584.000, 325.355.254
Tarihlerde gün, ay ve yıl rakamlarının arasına konur.
05.02.1972, 119.12.1996, 29.X.1923
Ay adları harfle yazılırsa nokta kullanılmaz:
29 Ekim 1923
Saat bildiren sayılarda saat ile dakika arasına konur:
08.30, 14.40, 23.58, 00.20[3]
Bir yazının maddelerini gösteren rakam ve harflerden sonra konur:
I. II. A. B. 1. 2. a. b. i. ii.
Bibliyografyada her künyenin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levent, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1960.
Matematikte çarpı işareti yerine konur:4.5=20

24 Kasım 2009 Salı

Türkçe:Büyük ünlü uyumu

0
Bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyun, boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük. Buna büyük ünlü uyumu adı verilir.
Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de vardır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman.
Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret.
Birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli.
-gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri büyük ünlü uyumuna uymaz: akşam-leyin, bakla- gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürü-yor.
-daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü uyumuna uymaz: din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş.
-ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz: akşamki, yarınki, duvardaki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, onunki.
Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelere gelen ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar: adalet-li, anne-si, kardeş-lik, meslektaş-ımız, şişman-lık.
Son ünlüleri kalın sıradan olmasına karşın incelik özelliği gösteren bazı alıntı kelimeler ince ünlülü ekler alır: alkol / alkolü, hakikat / hakikati, helak / helakimiz, kabul / kabulü, kontrol / kontrolü, protokol / protokolü, saat / saate, sadakat / sa dakatten.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Matematik:Olasılık

0
A. TANIM

Olasılık, sonucu kesin olmayan olaylarla ilgilenir. Bir zar atıldığında üst yüze gelen noktaların sayısının ne olacağı gibi şans oyunlarıyla ilgilenen olasılık teorisi günümüzde sosyal olaylar ve bilimsel çalışmalarda da kullanılmaktadır.

B. OLASILIK TERİMLERİ

Bir madeni para havaya atıldığında yazı mı ya da tura mı geleceğini (v.b) tesbit etme işlemine deney denir.

Bir deneyin her bir görüntüsüne (çıktısına) sonuç denir.

Bir deneyin bütün sonuçlarını eleman kabul eden kümeyeörnek uzay ve örnek uzayın her bir elemanına örnek noktadenir.

Bir örnek uzayın her bir alt kümesine olay denir.

Örnek uzayın alt kümelerinden olan boş kümeye imkansız(olanaksız) olay denir.

Örnek uzayın bütün elemanlarını içeren alt kümesine mutlak(kesin) olay denir.

A ve B, E örnek uzayına ait iki olay olsun.

A Ç B = Æ

ise, A ve B olayına ayrık olay denir.

C. OLASILIK FONKSİYONU

E örnek uzayının bütün alt kümelerinin oluşturduğu kuvvet kümesi K olsun.

P : K ® [0, 1]

biçiminde tanımlanan P fonksiyonuna olasılık fonksiyonu denir. A Î K ise P(A) gerçel sayısına A olayının olasılığı denir.

Ü 1) Her A Î K için, 0 £ P(A) £ 1 dir. Yani, A olayının olasılığı 0 ile 1 arasındadır.

2) İmkansız olayın olasılığı 0 ve kesin olayın olasılığı 1 dir.

3) A, B Î K ve A Ç B = Æ ise,

P(A È B) = P(A) + P(B) dir.

Ü1)

2) A Ì B ise P(A) £ P(B) dir.

3) A, A nın tümleyeni olmak üzere,

P(A) + P(–A) = 1 dir.

4) P(A È B) = P(A) + P(B) – P(A Ç B)

5) A, B, C olayları E örnek uzayının ikişer ikişer ayrık bütün olayları ise,

(E = A È B È C)

P(A) + P(B) + P(C) = 1 dir.

Ü 1) n, paranın atılma sayısını veya para sayısını göstermek üzere, örnek uzay 2n
dir.

Ü 2) n, zarın atılma sayısını veya zar sayısını göstermek üzere, örnek uzay 6n dir.

D. BAĞIMSIZ VE BAĞIMLI OLAYLAR

Bir olayın elde edilmesi, diğer olayın elde edilmesini etkilemiyorsa bu iki olaya bağımsız olaylar denir.

Eğer iki olay bağımsız değil ise, bu olaylara birbirine bağımlıdırdenir.

Ü A ve B bağımsız iki olay olsun. A nın ve B nin gerçekleşme olasılığı :

P(A Ç B) = P(A) . P(B) dir.

E. KOŞULLU OLASILIK

A ve B, E örnek uzayında iki olay olsun. B olayının gerçekleşmiş olması durumunda, A olayının olasılığına, A olayının B ye bağlı koşullu olasılığı denir ve P(A \ B) ile gösterilir.

Bir deneyde bir A olayının olasılığı x olsun. Bu deney n kez tekrarlandığında A olayının k kez gerçekleşmesi olasılığı,

İnsanlarda Üreme,Büyüme ve Gelişme (6.sınıf)

0

İnsanlarda erkek üreme organı sperm üretirken,dişi üreme organı yumurta üretir. Bir yumurta ile bir spermin birleşmesiyle bebek oluşmaya başlar. Erkek üreme hücresi olan sperm,dişi üreme hücresi olan yumurtaya göre daha küçük bir yapıya sahiptir. Spermin yapısı,baş kısmı,orta kısım ve kuyruk olmak üzere 3 kısımdan oluşur. Yumurta sperme göre daha büyüktür. Sperm hareketli iken yumurta hareketsizdir. Spermin hareket etmesini kuyruk kısmı sağlar. Bir yumurta hücresi,hücre zarı,stoplazma ve çekirdekten meydana gelir. Yumurta hücreleri insan vücudundaki en büyük hücrelerdir.

Sperm adı verilen erkek üreme hücreleri testislerde üretilir. Testislerde oluşturularak olgunlaşan spermler,sperm kanalı ile dışarı atılır. Bu salgı bezleri,spermin dışarı atılmasını kolaylaştıran salgıları üretir. Dişi üreme hücreleri olan yumurta hücreleri,dişinin yumurtalıklarında oluşturularak depolanır. Yumurta ve sperm annenin yumurta kanalında buluşarak gelişmeye başlar. Bu buluşmanın olabilmesi için yumurtalıklarda üretilen yumurta hücrelerinin yumurta kanalına girmesi gerekir.

Döl yatağından annenin vücudunun dışına uzanan esnek bir kanal vardır. Döl yolu adı verilen bu kanal sayesinde spermler annenin döl yatağı ve yumurta kanalında ilerleyerek yumurta ile buluşur. Sperm ve yumurtanın buluşması ile döllenme gerçekleşir. Yumurta kanalında birleşerek gelişimine başlayan yumurta ve sperm,embriyoyu meydana getirir. Embriyo daha sonra döl yatağının yumuşak bir yastığa benzeyen duvarlarına tutunarak gelişimini burada devam ettirir. Embriyonun büyüyüp gelişmesi sonucunda bebek meydana gelir. Bebek doğana kadar döl yatağında kalır.

Üreme,bir canlının(organizmanın) canlılığını sürdürmesi için gerekli değildir. Canlı,üreme hücreleri olmadan da yaşamını devam ettirebilir. Üreme olayıyla canlılar sadece nesillerinin devamını sağlar.


17 Kasım 2009 Salı

Fen ve Teknoloji:Hücre

0

HÜCRE NEDİR?

Hücre: Canlının tüm yaşam özelliklerini taşıyan ve uygun koşullarda yaşamını tek başına sürdürme yeteneğine sahip temel yapı ve işlem birimidir. Hücre, çok hücreli canlılardaki en küçük yaşam birimidir.

Hücreler yapılarını oluşturan, zar-enzimler ve organelleri sayesinde canlılıklarını sürdürürler. Hücrelerde organellerden bazıları olmayabilir. Ancak canlılığın olabilmesi için mutlaka yarı geçirgen zarın ve enzim sistemlerinin olması gerekir.

HÜCRELERİN ORTAK YAPISI VE GENEL FONKSİYONEL ORGANİZASYONU

Vücudumuz çok çeşitli hücrelerden ve hücreler arasındaki ortamı dolduran, organik ve anorganik maddelerden kurulmuştur. Çeşitli doku ve organların kendi özel hücre cinslerini ve bunlarla ilgili özel fonksiyonları ele almadan önce, bütün hücreler için ortak olan esas hücre yapısını ve hücresel fonksiyonun genel karakterini belirtmek gerektir. Bu sebeple evvela hücre nedir, nasıl yapılmıştır ve nasıl çalışır bunu kısaca ve genel çizgileriyle gözden geçirelim.

PROTOPLAZMA

Canlı ile cansız arasındaki farkları düşünerek, canlı organizmaların vücut maddesini, anorganik doğanın cansız olarak kabul edilen maddelerinden ayırdetmek isteyen araştırıcılar, canlı madde özelliklerinin protoplazma’da toplandığını, protoplazmanın genel olarak canlı madde diye kabul edilebileceğini öne sürmüşlerdir.

Dünyamızda bağımsız canlı organizmalar olarak ayrı ayrı yaşayan tek hücreli varlıkların, yahut bitki, hayvan ve insan şeklindeki çok hücreli canlı organizmaların vücudunda yaşayan çeşitli hücrelerin hatta organizasyonu bir hücre kadar bile gelişmiş olmayan bakteri, virüs gibi daha aşağı ve daha küçük canlı organizmaların vücut maddesi hep protoplazma dan yapılmıştır.

Genel olarak bir hücrede protoplazma, ışık mikroskobu ile görülebilen başlıca iki bölüme ayrılır. Biri nukleoplazma yahut karyoplazma ile dolu olan çekirdek veya nukleus, diğeri nukleus ile hücre zarı arasında kalan sitoplazma. Nukleus ile sitoplazmayı birbirinden ayıran bir çekirdek zan, sitoplazmayı hücre etrafındaki ortamdan ayırmak üzere sitoplazmanın dış yüzünde şekillenmiş ve bitki hücrelerinde sellüloz birikimi ile ayrıca kalınlaşmış bir hücre zarı da dikkati çeker.

Bir hücrenin ışık mikroskobu ile görülebilen yapısı ve başlıca bölümleri.

Çeşitli hücre türlerinde, hücre zarının aldığı farklı özellikler ve meydana getirdiği birçok organeller (titrek tüyler, kamçılar, hücre ağzı, hücre anüsü) ayrı ayrı incelenmeğe değer. Ayrıca sitoplazma içinde, hücre zarının uzantısı ve devamı halindeki birtakım ince borucuklar, elektron mikroskopla görülebilen ve önemi gittikçe daha iyi anlaşılan bir yapı teşkil ederler. Bir çeşit hücre içi damar sistemi gibi olan bu yapı, yer yer genişlemiş kesecikler ve daha ziyade ince borucuklar gösteren bu ağ sistemi, endoplazmik retikulum dur.

Çekirdek zarı ile de bağlantılı olan endoplazmik retikulum, hücre çevresindeki ortam ile çekirdeğin içi arasında da ulaşıma elverişlidir.

Şunu önemle belirtmek gerekir ki, bu intrasellüler damar sistemi sitoplazma içinde, sadece maddelerin bir yerden bir yere taşınması için kullanılan basit bir ulaştırma şebekesi değil, aynı zamanda, bu ulaşıma tamamıyla hakim olan bir kontrol sistemi gibi çalışmaktadır. Yani endoplazmik retikulum, hücre sitoplazması içinde bir yerden bir yere taşıdığı maddeleri aynı zamanda gerekli şekilde değiştiren ve işleyen, çeşitli kimyasal ve fizyolojik görevleri de mümkün kılacak oluşumlarla donanmıştır.

Kısacası bir hücrede bile, kendisine göre pek karmaşık hayat olaylarını son derece kolay, emin ve sağlam bir şekilde yürütmeye elverişli, önemli yapılar dikkati çekmektedir. Bunların ültrastrüktürünü ve fonksiyonlarını yeri geldikçe ayrı ayrı ele alacağız.

Bir hücrenin elektron mikroskobu ile görülebilen ince yapısı. Başlıca sitoplazmik organelleri, sitoplazmanın ufak bir bölümünde bir arada gösteren şema.

HÜCRENİN ORGANELLERİ

Organel: Hücrelerin, biyolojik olaylarını gerçekleştirdiği yerdir. Hücre organellerini aşağıdaki özellikleriyle tanıyacağız.

Hücre Organelleri:

Mitekondri

Plastidler.

Koful.

Endoplazmik Retikulum.

Golgi Aygıtı.

Lizozom.

Ribozom.

Sentrozom.

1. Mitekondri:

Çift zarlı bir organeldir. Hücrenin en önemli enerji üretim merkezidir. Oksijenli solunumun yapıldığı yerdir. Enerji, besinlerin oksijenle yayılmasıyla mitekondri elde edilir.

Bitki ve hayvan hücrelerinde mitekondri bulunur. Mitekondrinin kendisine ait ribozomu vardır.

2. Plastidler:

Sadece bitki hücrelerinde bulunur. Besin maddelerini sentezleme ve depolama görevi yapar. Hücre ile birlikte gelişir. Plastidler; Kloroplast, Kromoplast ve Lökoplast olmak üzere üçe ayrılır.

Kloroplast: Çift zarlıdır. İç zarı düzdür. Hücre içinde enerji üreten bir başka organeldir. Bu özelliğinden dolayı bitki hücrelerinde mitekondri miktarı azdır. Bu yapının içinde bulunan ve en önemli özelliği olan, ışığı emen ve bitkiye yeşil renk veren klorofil bulunur.

Kromoplast: Bitkilerde yeşilden başka renk maddelerin de bulunur. Bunlara kırmızı (domates), sarı (gül), turuncu (havuç) gibi örnekler verilebilir.

Lokoplast: bitki ve hayvan hücrelerinde bulunur. Hayvan hücrelerinde besin deposudur. Renksizdir. Nişasta, protein ve yağ depo eder. Havuç, şeker pancarı, patateste bol miktarda bulunur.

3. Koful:

Bitki ve hayvan hücrelerinde bulunur. Hayvan hücrelerinde besin kofulu olarak bulunur. Hayvan hücrelerinde daha küçük ve az sayıda bulunurken, bitki hücrelerinde daha büyük ve bolca bulunan, zardan oluşmuş keseciklerdir.

4. Endoplazmik Retikulum:

Bitki ve hayvan hücrelerinde bulunur hücre içerisinde veya hücre zarı ile çekirdek arasında, sitoplazmanın her yerinde bulunan, madde taşınmasını sağlayan bir sistemdir. Bazı maddeleri de depo eder.

5. Golgi Aygıtı:

Bitki ve hayvan hücrelerinde bulunur. Hücrede oluşan maddeleri paketler ve salgı maddelerinin salgılanmasında rol oynar. Golgi Aygıtı’nın bozulması, salgıların azalmasına neden olur. Golgi aygıtı içinde bulunduğu yapıya (dokuya) göre salgı yapar.

6. Lizozom:

Sitoplazma içinde dağılmış, etrafı zarla çevrili, içleri sindirici enzimlerle dolu keseciklerdir. Büyük moleküllü besinleri parçalayıp küçük moleküller haline getirerek bir çeşit sindirim yapar. Lizozomun yapımında, endoplazmik retikulum ve golgi aygıtı görev alır. Lizozomlar, taşıdıkları sindirim enzimlerini kofulların içine boşaltırlar.

Canlılar öldüklerinde ve gerektiğinde, lizozomlar açılarak içindeki sindirim enzimleri hücreleri sindirir, hücre böylece ölür.

7. Ribozom:

Endoplazmik retikulum zarı üzerine yapışık olarak veya sitoplazmada serbest bulunur. Protein sentezinin yapıldığı ve yapıcı olan protein moleküllerinin üretildiği yerdir. Yapısında protein ve RNA bulunur.

8. Sentrozom:

Hcrenin bölünmesinde görev alır. Her birine sentroil denilen silindir şeklinde iki yapıdan oluşur.

Hayvan hücrelerinde çekirdeğin yakınında dokuz iplikçikten (silindir şekil) oluşmuş yapılardır. Bazı çiçeksiz bitkilerde de sentrozoma rastlanır. Sentroiller birbirine diktir. Sentrozomlar hayvan hücrelerinde, hücre bölünmesi sırasında iğ ipliklerini oluşturur.

Bitki ve Hayvan Hücresi Arasındaki Farklar

Organel

Bitki Hücresi

Hayvan hücresi

Hücre çeperi

Var

Yok

Sentrozom

Yok

Var

Plastidler

Var

Yok

Koful

Az ve Büyük

Çok ve Küçük

Bitki Hücresi:

Sitoplazmalarında kloroplast vardır.

Hücre zarının dışında selülozdan yapılmış hücre çeperi bulunur.

Hücre çeperlerinin bulunmasından dolayı köşeli bir yapıya sahiptir.

Sitoplazmalarında sentrozom yoktur.

Sitoplazmalarında az sayıda büyük kofullar bulunur.

Hayvan Hücresi:

Sitoplazmalarında kloroplast bulunmaz.

Hücre çeperi bulunmaz.

Hücre yapısı köşeli değil, genelde yuvarlağa yakındır.

Sitoplazmalarında sentrozom bulunur.

Sitoplazmalarında çok sayıda küçük kofullar bulunur.

Bitki ve Hayvan Hücrelerinin Genel Görünümleri

Sayfalar

 
Pro Indexer Free Premium Blogger theme by Introblogger